30 Kasım 2019 Cumartesi

DÜNYALAR SAVAŞI – H.G.WELLS


Yazar: H. G. Wells

Yayınevi: İndigo Kitap
Sayfa Sayısı: 244
İlk Yayınlanma Tarihi: Aralık 1897
TÜR: BİLİMKURGU
Uyarlamalar: Dünyalar Savaşı (2005), War of the worlds (2019), The War of the worlds(mini dizi 2019)

KİTAP TANITIMI:
“İnsan öyle kibirlidir ve bu kibri yüzünden öyle körleşmiştir ki hiçbir yazar, insanınkine benzer dünyevi bir aklın veya ondan daha zeki bir yaşam formunun var olabileceğini on dokuzuncu yüzyılın sonuna kadar öngörememişti. Dahası, Dünya’nın yüzeysel olarak yaklaşık dörtte birinden meydana gelen ve Güneş’ten daha uzak olan Mars’ın, hem Dünya’dan daha yaşlı olduğu hem de sadece zamanın başlangıcına uzak değil, aynı zamanda zamanın sonuna yakın olduğu gerçeği de göz ardı edilmişti.”
Dünya, Marslıların istilasına uğrar. Devasa boyutlarda metalik bir örümceği andıran yapıları ve yaydıkları ölümcül Isı Işını karşısında Dünyalıların hiçbir şansı yoktur. Dünya tarihinin en önemli savaşı başlar ve insanlığın sonu hızla yaklaşır. “Bilimkurgunun Shakespeare’i” olarak anılan H. G. Wells’in ilk defa 1898 yılında yayımlanan Dünyalar Savaşı adlı bu kitabı, çağının ilk ve en iyi bilimkurgu yapıtları arasındaki yerini yıllardır korumaktadır.

KİTAP YORUMUM:


Merhaba J
Daha önce yazardan; Görünmez Adam , Zaman Makinesi  (yorumladım, tıklayıp  okuyabilirsiniz.), Doktor Moreau’nun Adası kitaplarını okudum.

Çok merak ettiğim kitabı sonunda okuyabildim. Bir günde bitirdim. Acayip güzeldi. Yazılış tarihine bakılınca inanılmaz bir hayal gücü olduğunu fark ediyorsunuz. Zaten Wells’e bayılırım. Her okuduğum kitabından sonra vay be diyorum. 

Bu kitapta adından belli. Dünyalar savaşıyor. Her şey yolunda giderken bir gün dünyaya garip silindirler düşüyor. İnsanlar bunları merak ediyor ama çok da önemsemiyor. Sonraysa asıl işgalciler geliyor.

Marslılar Dünyayı ele geçiriyor. Metalik ve örümceğimsi yapılar dolaşıyor etrafta. Marslılar ise çok büyük zırhların içinde dolaşıyor. İnsanları hemen öldüren ısı ışını yayıyorlar. Onlara yaklaşan herkes ölüyor. Marstan getirdikleri kımızı otu yerleştiriyorlar toprağa. O bitki her şeyi çürütüyor tüm suyu kendine çekiyor. İnsanları kaçırıyorlar ve onları kullanıyorlar. İlginç şeyler yapıyorlar. Kitabı okurken çok şaşırdım. Wells 1898 yılında tüm bunları hayal etmiş ve yazmış. İnanılmaz gerçekten.

Uzaylı istilası klasik bir konu. Belki yazılanlar da duyulan şeyler ama bu eser bir kült. Uzaylı istilası kurgularının babası yani. Ben de bu konuda okumayı çok severim klasik de olsa beni etkiliyor :)

AĞAÇ EV SOHBETLERİ # 13 (SÜPER KAHRAMAN)



En beğendiğiniz ya da size yakın gelen süper kahraman var mı? Peki süper kahramanınızın en sevdiğiniz özelliği nedir? DC mi Marvel mı daha iyi?

Merhaba ben süper kahramanları çok severim. Lisedeyken bir arkadaşım sayesinde bu tarz şeyleri hiç bilmesem de ve fantastiğe o zamanlar sıcak bakmasam da marvel serisine başlamıştım. Sonra dc ve X-Man serilerini izledim. Daha da izlemediğim çok şey var ama Marvel’ın ana filmlerinin hepsini izledim diyebilirim. Bayılıyorum süper kahramanlı filmlere =)

Batman, Iron Man, Superman, X-Man, Spiderman, kaptan Amerika, Wolverine, Black Widow en en sevdiklerimden. Batman ve Wolverine’e ise aşığım J

Marvel mı Dc mi tartışmasına girmeyi sevmiyorum. Marvel filmleri daha yaratıcı daha kaliteli, teknolojiyi de kullanıyor ve bağlantılı, kredi sahneleri olması açısından çok iyi tabii ki. Ama dc nin de karakterleri güzel filmleri de iyi. İkisini de izlerim ayırt etmeden.

Süper kahramanlarımda en sevdiğim özellik, kendilerini umursamadan insanları korumaya çalışmaları, insanlara yardım etmeleri ve kötülükleri uzaklaştırmaları. Keşke gerçekte de böyle iyiliksever ve çok güçlü kişiler olsaydı. Ama hayat film değil. Kötüler hüküm sürüyor genelde. İyiler eziliyor, masumlar suçlanıyor. Suçlular ceza almıyor. Böyle bir dünya maalesef.

20 Kasım 2019 Çarşamba

AMOK KOŞUCUSU - STEFAN ZWEIG



Yayınevi: Panama Yayıncılık

Yazar: Stefan Zweig
Sayfa Sayısı:104
İlk Yayınlanma Tarihi: 1922
***
KİTAP TANITIMI:
1912 yılında Napoli Limanı’nda büyük bir transatlantiğin boşaltılması esnasında meydana gelen
esrarengiz bir kaza…
Ülkesine gitmek üzere Kalküta’dan gemiye binen bir Avrupalı… Gemide herkesten saklanan bir doktor… İsimsiz doktorun Avrupalı yolcuya anlattığı sırrı…
Malezya ormanlarında kimsenin uğramadığı ücra bir noktada doktorun tanıştığı cazibeli, mağrur, onu çılgına çeviren, kariyerini bitiren, hayatını altüst eden İngiliz kadınla ilgili bir gizem… Tutkunun esiri olan, pişmanlıklar içinde kıvranan, vicdanını rahatlatmak, kendini affettirebilmek için delicesine koşan bir adamın öyküsü…

KİTAP YORUMUM:

Kitap bir gemi yolculuğuyla başlıyor. Bir adam gece yarısı güverteye çıkıyor uyku tutmayınca. Hayranlıkla gökyüzünü ve denizi izlerken yanında başka biri daha olduğunu fark ediyor. Korkuyor öyle görünce. Adam karanlıkta oturuyor sessizce çünkü. Az bir şey konuşuyorlar sonra karanlıktaki adamdan korkunca odasına gidiyor. Ertesi gece merakına yeniliyor yine çıkıyor dışarı. O adamın neden karanlıkta durduğunu, daha önce niye hiç görmediğini, niye tanınmak istemediğini merak ediyor. Yine karşılaşıyorlar. 

Karanlıktaki adam da hikayesini anlatmaya başlıyor kendine engel olamayıp
Adamın hikâyesi sıradan olabilecek bir şekilde başlıyor ama sonradan yaptıkları inanılmaz. 

17 Kasım 2019 Pazar

MİM - ÇOCUKLUĞUMA MEKTUP



Mimin konusu şöyle : Sihirli bir posta kutusu icat olunduğunu düşünün. Bu kutu sayesinde çocukluğunuza, özellikle 10 yaşınıza mektup gönderme imkanınız var. Bu durumda mektubunuza  neler yazardınız? 10 yaşlı kendinize sonradan karşılaşacağı zorlukları rahatça atlata bilmesi için hangi uyarılarda bulunur, nasıl öneriler verirdiniz?

Öncelikle Umman Aslan’a teşekkür ederim beni mimlediği için. Çok güzel bir mim olmuş bence. Duygulandırdı beni. Sırlarımı açığa vurmamı gerektiren bir mim olmuş, pek sevmem sırlarımı söylemeyi ama az da olsa bahsetmem gerekecek. 

Ben şu an 2o yaşımdayım Aralık 26’da yeni yaşıma gireceğim. Yıl 2019. Sana buradan yazıyorum 1o yaşındaki Hilal :)

Daha her şey yeni başlıyor senin için. Çok zor bir dönem var önünde. Yaşayacağın hastalıklar ve ailevi problemler var. Hepsini güzelce atlatacaksın merak etme. Ama yine de keşke dediğim şeyler oldu.

Keşke daha çok kendime öncelik verseydim. Keşke başkalarını o kadar umursamasaydım. Keşke yaşadığım anın kıymetini bilseydim. Keşke sırlarımı başkalarına anlatmasaydım. Keşke arkadaşlarıma güvenmeseydim. Bu daha böyle uzayıp gider.

15 Kasım 2019 Cuma

SON – AYSU ŞAHLI


Yazar: Aysu Şahlı

Yayınevi: Dağhan Külegeç Yayınları
Sayfa Sayısı: 160
İlk Baskı Yılı: 2019
TÜR: Polisiye

KİTAP TANITIMI:
Yalnızlığın tercihten tecrite dönüşmesi sarsıcıdır. Kişinin içinde büyüyen boşluk nefretle dolarsa başkalarına da bulaşır. O boşluk hiç dolmaz, hep genişler. Güzel her şeyi yutar.
Son, kötülük ile iyilik arasındaki ince çizgiyi yerinden oynatıyor. Anne şefkatinin uzaklığı ile ölümün yakınlığı arasında kalan kadınları anlatıyor. Suçluluktan kaçmak için her şeyi göze alabilen irkiltici tarafımıza ayna tutuyor.
***
KİTAP YORUMUM:


Merhaba arkadaşlar :)

Bugün harika bir Türk polisiyesi ile geldim. İçinde seri cinayetler, kadın dramları, annesiz çocuklar, aynalar var. Daha pek çok şey.

Başkomiser Ali ve ekibine bir gün ilginç bir görev verilir. Issız bir evdeki mumyalanmış genç kadın cesetleri. Evin sahiplerini araştırırlar. Sahipleri iki yaşlı insan. Adam kısa zaman önce ölmüş. Kadın da huzur evinde. Aklı pek yerinde değil gibi duruyor. Yakınları da yok. Amish’ler gibi yaşıyorlarmış. Amish‘leri araştırın. Ben ilk kez The x files’ta rastladım onlara. Çağın araçlarından ve insanlardan uzakta yaşamaya çalışan tipler. Araştırdıkça yakın zamanda ölen kadınların ortak bir bağı çıkıyor. Daha eski yıllardakiler ise bağımsız gibi görünüyor. Ama aslında hepsinin ortak tarafı, yaşadıkları aileden memnun olmamaları diyebilirim.

Olaylar hızlı başladı hızlı bitti. Keşke daha uzun sürseydi dedim. O kadar akıcıydı ki. Türk polisiye yazarlarına ekstra önem veririm. Aysu hanımı da tebrik ettim. Çok orijinal fikirler bulmuş. O fikirleri açıklayamam spoi olmasın.

10 Kasım 2019 Pazar

EYLÜLE KADAR – ERTUĞRUL ÖZGÜN



Yazar: Ertuğrul Özgün

Yayınevi: Dorlion Yayınevi
Sayfa Sayısı: 256
İlk Baskı Yılı: 2019

KİTAP TANITIMI:
Eylüle Kadar, Doğu Karadeniz’in denize bakan bir köyünde, kan bağına dayalı akrabası bulunmayan, tek bir hanede babasız büyüyen dört çocuğun en küçüğü olan Sinan’ın, 1972 yılının son çeyreğinde yatılı öğretmen okulunu kazanıp Artvin’e gitmesiyle başlayan hikâyesidir.
Çocukluğunun geçtiği Trabzon’dan sonra, Artvin’de kendini ideolojik fikir hareketlerinin ve öğrenci olaylarının içinde bulan Sinan’ın Çanakkale’ye sürgün edilmesiyle yoğunlaşarak artan zorlu mücadelesi, 12 Eylül 1980 ihtilali sabahına kadar sürer.
Sisteme karşı yürüttükleri kavgada gençlik örgütlerinin sosyal ve siyasal yapılanmalarında yer alan, çocuk denilebilecek yaşlarda girdikleri bu kavgayı sürdürürken çocukluklarını yaşamayan, gençliklerini yaşamayı ise erteleyen, fikir ayrılıkları yüzünden sevdalarını yüreklerine gömüp yaşadıkları kalp acılarını sevdiklerine açıklayamayan nice Sinanlar yer alır “kayıp kuşak” diye de adlandırılan bu kuşakta...
Eylüle Kadar’da, milliyetçilerinin olduğu gibi devrimcilerin de kendi yaşlarına bakmadan ülkeyi yönetmeye talip oldukları, ancak bunu gerçekleştirmek isterken kavgaların silahlı çatışmalara dönüştüğü bir dönemin ve bu döneme adını yazdıran bir kuşağın (yetmiş sekiz kuşağı) hikâyesi anlatılır.

KİTAP YORUMUM: 

Merhaba arkadaşlar harika bir dönem kitabıyla geldim. 12 eylül 1980 darbesinden önce gençliğini yaşamış olan, çocukluğu yarım akalan bir neslin hikayesi bu. O nesildeki Sinan’ın hayatını anlatıyor. Otobiyografik bir roman.

Düşünceniz ne yönde olursa olsun objektif değerlendirin. Okumaya başlayın. Ben çok merak ediyordum. Ama aynı zamanda çekiniyordum da çünkü siyaset sevmem. Ama o dönemleri de bir kurgu içinde okumayı hep istemiştim. Kitaba başlayınca da sayfalar akıp gitti. Aradıklarımı buldum. Yazarımız milliyetçi olan bir gencin hikayesini anlatmış. Ama devrimcileri aşağılamadan, onları kötülemeden bunu anlatmayı başarmış. Bu ideolojik farklılıkları, zarar görenlerin hep fakir evlatlar olduklarını, çocuk yaşta sırtlandıkları yükün sorumluluğunu çok iyi anlatmış yazar.

Benim anladığım şu, hangi görüşte olurlarsa olsunlar o dönemdeki çocuklar erken büyümek zorunda bırakılmış, vatan aşkı yüzünden bu ideolojilerden birini savunmaya zorlanmışlar, tarafsız olamayacakları bir dönem çünkü. Üst düzeydekiler, zenginler de bu fakir Anadolu evlatlarını kullanmış. Kardeşi kardeşe kırdırmışlar. Onların vatan millet sevgisini yanlış kullanmışlar. Dilerim ki o kişiler huzura ermesin.

Ayrıca herkesin istediği aynı aslında. Bağımsız güçlü bir Türkiye istiyorlar. Ama bunu elde edecekleri yöntemlerin farklı olduğunu savunuyorlar. İşte sözde ideoloji sahibi o güçlü zengin kişiler de artık kimseler onlar, bu masum gençleri zor durumda bırakıyorlar. Gençlerin davalarına sahip çıkma mücadeleleri, haklarını arama çabaları beni çok duygulandırdı.

3 Kasım 2019 Pazar

AĞAÇ EV SOHBETLERİ # 9 (RÜYA)




Konumuz: "Rüya görüyor musunuz? Görüyorsanız, ne tür rüyalar görürsünüz? Rüyalarınızı hatırlıyor musunuz? Sürekli olarak gördüğünüz rüyalar var mı?"

Herkes rüya görür. Her gece bir sürü görürüz ama hatırladığımız ya çok azdır ya da hiçtir.

Ben çocukken hep tavuk horoz görürdüm ve beni kovalarlardı. Aşırı derecede korkardım. Niye bilmiyorum sürekli aynı rüyayı görürdüm çocukken ve çığlık atarak uyanırdım.

Şimdilerdeyse saçma şeyler görüyorum genelde. Ya beni kovalayan olur yine. Genelde saplanırım kaçamam ve stres olurum. Uyanınca kaskatı kesilmiş olurum. Ya da tanıdıklarımı görürüm, saçma durumlar içinde. Yani rüyalarım genelde saçma benim. Niye bilmiyorum güzel rüya görmem. Hep rahatsız edici oluyor.

ANLAT BAKALIM - MİM

 (fotoğraf @followmeaway 'e ait.)



DOKUZUNCU BÖLÜM: MERHAMET CADISI

“Seni bu hale getiren Gazap Cadısı. Benim diğer hayvanlardan öğrendiğim kadarıyla bir de Merhamet Cadısı var. İkisi ikiz kardeşmiş. Ama sonradan bambaşka kişiliklere sahip olmuşlar. anne ve babaları ayrılınca ikisi ayrı düşmüş. Gazap cadısı babası ve halasıyla birlikte yaşamış. Halası da kötülüğüyle nam salan biriymiş. Doğal olarak gazap cadısını şimdiki kötü haline getirmiş. Uzun yıllar ayrı kalınca ikisi de zıt kişiliklerde olunca düşman olmuşlar birbirlerine.

Merhamet cadısı da annesiyle kalmış ve annesinin masumluğu, merhameti ona da geçmiş. Annesi onu hep iyiliğe yöneltmiş. Gazap cadısı insanlardan saklanıp mağarada yaşarken merhamet cadısı nehrin yanındaki küçük bir evde kalıyormuş. İnsanlara yardım etmeyi sever, çocuklarla, hayvanlarla ilgilenirmiş hep. Ben bunu efsane sanmıştım ama gazap cadısının gerçek olduğunu görünce merhamet cadısı da gerçektir diye düşünüyorum. Şimdi tek yapmamız gereken Merhamet Cadısını bulmak.”

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...