21 Eylül 2017 Perşembe

SON ADA – ZÜLFÜ LİVANELİ

son ada ile ilgili görsel sonucu

Yazar: Zülfü Livaneli
Yayınevi : Doğan Kitap
Sayfa Sayısı: 196
Baskı Yılı: 2013

KİTAP TANITIMI:

"Zülfü büyük kapıdan bu romanıyla girmiştir."
-Yaşar Kemal-

Son Ada'nın adsız anlatıcısı, adını kendisinin koyduğu bu yeri "son sığınak, son insani köşe" olarak niteliyor. Anlattığı, nerdeyse bir ütopya: "Herkes elinden geldiği kadarını, içinden geldiği kadarını yapıyordu." Ancak bu durum uzun sürmez: Ülkenin darbeci başkanının emekliliğini huzur içinde geçirmek için adaya yerleşmesi, bu cennet adada yaşayanların huzurunu kaçıracaktır.

Başkan, Son Ada'yı her tür "anarşi"den kurtarmaya kararlıdır. Adanın halinden hoşnut toplumunu "çoğunluğun oyları neyi işaret ediyorsa onu yaparak" oluşturduğu "kurul"lar eliyle yönetmeye, adanın ağaçlıklı yolunu "park ve bahçe geleneklerine göre düzenlenmiş" bir hale getirerek başlar. Görünüşte her şey demokratik geleneklere uygundur.

Ütopya tam bir distopyaya dönüşürken, başta martılar, bu gidişe başkaldıranlar da vardır...

"Livaneli'nin bu benzersiz yaratıcı romanında, insan yapısı otoriteyle karşı karşıya... Yazar bizi dünyamız üzerinde yeniden düşünmeye çağırıyor. Mutlaka okunmalı."
-Prof. Lenore Martin, Harvard Üniversitesi-

"Romanı bitirdiğinizde, bir yurdu yok eden kişilerin, küçük bir adayı da kolaylıkla yok etmesinin doğal olduğunu anlıyorsunuz."
-Hasan Akarsu, Cumhuriyet-

 (Benim kameramdan)

KİTAP YORUMUM:

Okuduğum en güzel kitaplar arasına rahatlıkla girer bu kitap. Bu sene okul, dershane yoğunluğu içindeyken otobüslerde okuyarak bitirdim kitabı.

Son ada, doğa ve insanın en uyumlu yaşadığı, cennet gibi bir adadır. İnsanlığın son kalesi misali…

Fakat bir gün Başkan denilen diktatör ve zalim bir adamın adaya gelmesiyle tüm düzen bozulur. Demokrasiyi bahane ederek sözde yönetim kuruluyla işe başlar. Önce ağaçların oluşturduğu doğal gölgelik alanını bozar ve medeni insanların yaşayacağı bir ortam olması gerekçesini sunar. Park ve bahçeler yapacağına ve adanın medeniyet etkisinde olacağına inandırır herkesi.

Sözde bu Başkan rahat ve huzurlu emeklilik yaşamak için şehirden adaya gelmiştir. Şehirdeyken Başkan darbeci ve zorba bir başkandır ve adaya gelince de bu huzurlu, kimsenin kimseye karışmadığı, yönetim biçiminin olmadığı adaya sözde kanun ve demokrasi sözleriyle zorba bir küçük hükümet kurar. 



İnsanlar ilk başta karşı çıkar, çünkü onlar kimseye hesap vermeden gönüllerince yaşadıkları bu düzenin bozulmasını istemezler. Zaten çoğu da adaya bu yüzden gelmiştir. Şehrin gürültüsünden, sıkıcılığından, kurallarından kurtulmak için. (keşke gerçekte de böyle mükemmel bir ada ve insanlar olsaydı da gül gibi yaşasaydık doğayla iç içe) Fakat Başkan’ın ikna gücü yüksektir, her zorba yönetici gibi. Yavaşça insanları kendi tarafına çeker, insanlar ona inanır, sözünden çıkmaz.


Başkan gelmeden önce adada insanlar kardeş ve aile gibi yaşarlarmış. Herkese ev numarasıyla hitap edilirmiş. Zaten bu adada toplam 40 tane ev varmış.
Adanın 3 tane koyu varmış. 2 si insanların koyu, diğeri Adanın ilk sahipleri olan Martılarınmış.

Bu kitabı okuyunca martıları daha çok sevdim. İnsanlardan daha vicdanlı ve cesurlar. Ailelerini ve yaşadıkları ortamı korumak için canlarını feda edebilecek kadar fedakarlar.
Bir gün Başkan Martılara düşman olur ve böylece Martı avını başlatır.

Daha önce hayvanların, rüzgarın, denizin ve müziğin sesinden başka bir ses yokken şimdi silah sesleri yankılanır Adada ve bu daha başlangıçtır…
.
Anlatıcının adı belli değildi. Okuduğum kitaplardan farklı olması burda başlıyor işte.
Harika bir anlatımı vardı kitabın. Doğaldı, samimiydi.

Başkan a karşı çıkan ilk kişi anlatıcının arkadaşı Yazar’dı. Sonra Martılar, sonra da anlatıcı ve sevgilisi Lara.

Okurken çok duygulandım. Başkanın yaptıkları korkunçtu. Boğazım düğümlendi, ağlayamadım, ancak kitabı otobüste bitirip de inince yürürken ağlayabilmiştim. Çok iyi hatırlıyorum. Hala kitabı hatırladıkça ve gördükçe etkisinde kalıyorum.

Sanki tüm dünyadaki zulümler anlatılmıştı. İnsanların doğa üzerindeki her şeye egemen olma isteği ve kötülüğü, insanların mazlum insanlara yaptıkları…

Başkandan ölesiye nefret ettim. Onun gibi insanlar var. Ya ben politikadan siyasetten nefret ederim. Ama böyle isim vermeden genel siyasetçi davranışını inceden size anlatan kitaplar olur ya tıpkı Son Ada gibi, işte böyle anlatımlara bayılıyorum. Başkan çok acımasızdı. İki yüzlüydü. Çıkarcı ve bencildi. Tüm kötülükler ondaydı. İnsanları manipüle etme yeteneği gelişmiş biriydi. Yaptıklarını okurken aşırı sinirlendim ve gerildim. Her seferinde onun kazanması, insanlarında eski mutlu yaşamlarını unutup onun sahte fikirlerine kapılıp gitmesi deli etti beni.

Yazar, naif düşünceli bir adamdı. Başkan a en başından beri güvenmeyen ve inanmayan biriydi. Ona çok üzüldüm. Fikirlerini anlatma çabası takdire değerdi.

martı ile ilgili görsel sonucu

Martılar harika varlıklarmış. Daha önce hiç ilgimi çekmemişti. Severdim ama bu kadar değil. O ailelerini koruma içgüdüleri beni çok etkiledi. Çok zeki varlıklarmış meğer. Başkan ve adamlarına karşı yaptıkları savunma ve ölme pahasına girdikleri o mücadele okurken boğazımı düğümleyen şeydi işte. Onlar konuşamayan ama çığlıklarıyla isyan eden o güzel canlılar…

Lara, en kötü zamanda bile içindeki umudu yitirmeyen bir kadın.
Bakkalın oğlu var bir de. Tüm yetişkinlerden daha cesur ve vicdanlı. Herkes onu hor görürken o kimsenin yapamadığı şeyi yaptı. Kitabın sonunda yaptığı şey dehşete düşmemi sağladı. Ama o yaptığı hareket doğanın ve hayvanların intikamıydı. Sevindim.

Herkesin okuması gereken bir kitap. Özellikle politikacılar ve inşaat mühendislerinin.
Kitaptan herkes farklı ders çıkarabilir. En önemlisi siyasetin çok kirli olması. Siyasetten bir kez daha nefret ettim :) Siyasete girip de temiz çıkan insanlar bir elin parmaklarını geçmez. Diğer bir ders de doğayı mahvetmemek. Hayvanları kısıtlamamak, öldürmemek. Doğa bize verilen en güzel nimetlerden, korumak lazım.

Kitap benim bu zamana kadar düşünüp üzüldüğüm en önemli iki konuyu ele almış. Sanki Livaneli aklımı okumuş ve rahatsız olduğum ve cümleye dökmekte zorlandıklarımı kitap yapmıştı. Kitabın her cümlesi başlı başına bir devrim bana göre. Livaneli insanları insanlara en güzel şekilde anlatmış.

Ayrıca bu kadar önemli şeyleri 183 sayfaya sığdırması da ayrı bir başarı bana göre. Çoğu kişinin sayfalarca sürecek anlatıyı o kısacık kitapta anlatmış, hissettirmiş.

Okurken çok düşündüm. Her hatırladığımda içim burkuldu, gözlerim doldu. Dünyadaki zulümlere, doğanın göz göre göre katledilmesine ağladım. Neden bu kadar kötüyüz? Neden her şey benim olsun, hep benim istediğim olsun diyoruz? Neden yaşadığımız yerin ve zamanın kıymetini bilmiyoruz?

Kitap bizi anlatıyordu. Zalim, zorba, her şeye hükmetmek isteyen aciz insanoğlunu. Hiç kimseye zararı olmayan muhteşem ağaçları ve konuşamadığı halde isyan edebilecek kadar cesur hayvanları anlatıyordu. Sırf bizim yararımız için var olan cennet gibi doğayı ve bizim onu her gün yavaşça yok etmemizi anlatıyordu…

Sadece bir tane Dünyamız var. Onu kirletmeyelim, zarar vermeyelim. Hayvanları hor görmeyelim. İnsanları kendi kötü amaçlarımız için kullanmayalım. Bencil aç gözlü ve kindar olmayalım.

Bu dünya hepimizin, değerini bilip aile gibi yaşayalım.

Herkes bunları yapsa savaşlar, kıtlıklar, hastalıklar olmaz. Herkes önce başkasının iyiliği için uğraşır. Dünyada barış ve kardeşlik çoğalır.

Ama biliyoruz ki nankörlük, bencillik insanın doğasında var. İnsan kendi amacı için her şeyi mahvedecek kadar tehlikeli. En korkunç canavarlar insanlar bana göre. Bu kurduğum tatlı hayaller insanoğlu olduğu sürece gerçekleşmez. En azından insanların kötülükleri azalsın, bu bile yeterli…

Daha iyi bir dünya dileğiyle....



NOT: Alıntılar harika. mutlaka göz atın :)

KİTAP ALINTILARI
***
“Aslında bakarsanız biz o zamanlar bunların anlatılmasını da istemiyor ve adamızı bir sır gibi gizliyorduk. Çünkü giderek deliren dünyamızda böyle bir yerin varlığının bilinmesi pek işimize gelmiyordu.”
***
 “Huzurluyduk, kimse kimsenin işine karışmıyordu. Onca yaralanmadan, hayal kırıklığından ve derin acıdan sonra adada edindiğimiz yeni dostlar o kadar yürekten seviyordum ki, buraya '' son ada'' adını takmıştım,
Evet evet; son ada, son sığınak, son insanı köşeydi burası.
Tek istediğimiz bu dinginliğin bozulmamasıydı.” (S:16)
***
“Aslında biz bu yaşamın güzel olduğunu düşünmüyorduk bile artık; o kadar alışmıştık ki, yaşayıp gidiyorduk işte. İnsan her gün gördüğü denizin, evinin önündeki kayanın, üstüne konan martının güzel olduğunu düşünmez.” (S:17)
***
“Kendi sesin! İşte en önemli şey bu. Senin sesin! Dünyada hiçbir tarza, hiçbir modaya oturulamayacak kadar senin olan bir üslup. Elin gibi, gözün, bakışın, gülüşün gibi senden bir parça.” (S:34)
***
"Ülkenin yıllardır kanadığını, kutuplaştığını, insanların birbirine karşı kamplar halinde bölünüp kışkırtıldığını biliyorsun, değil mi?" (S:35)
***
"Siyasetle ilgin olmadığını biliyorum ama yaşadığın dünyaya gözlerini bu kadar kapatmaya hakkın yok." (S:35)
***
“Her kafadan bir sesin çıktığı sistemin adı anarşidir!” (Sayfa 46)
***
"Tekrar insanlar mı olaylara göre değişir, yoksa olaylar mı insana göre oluşur diye sordum kendi kendime." (S:51)
***
“Hayaller sadece avunmak, çaresizlik duygumu kisa bir süreliğine dindirmek içindir.” (Sayfa 62)
***
"Hayattan öğrendiğim bir şey var. Her yerde kötülük çok kuvvetli ve zor yeniliyor. İyilik daha zayıf kalıyor." (S:66)
***
“Güçlünün tek bir isteği vardır: daha fazla güç! " (S:72)
***
“Çünkü yazılı olmayan en büyük kuralımız, kimsenin kimseye karışmamasıydı.” (Sayfa 73)
***
"Halk dediğin değişken bir şeydir dedi. Bugün böyle davranır, yarın tam tersini yapar. Teşvik ve tehdide bağlı..." (S:91)
***
"Biz insanlar evren hakkında düşünürüz, yargılara varırız ama evrenin bizim hakkımızda ne düşündüğünü hiç merak etmeyiz." (S:97)
***
 “İnsan yüreği çok karanlık, çok karmaşık.” (S:101)
***
"Anne pelikan, yavrularının açlık çektiğini görürse, kendi etinden parça kopararak onları besler." (S:102)
 ***
“Bu dünyada iyiler ve kötüler vardı. Kimin neye göre iyi ya da kötü olduğunu bilmiyordum ama açıktı işte. . .”  (Sayfa 107)
***
"İnsanoğlunun yaşadığı her kötü deneyim çakralarını kapatıyor, bu da negatif bir enerji yayılmasına sebep oluyordu. Kötülüğün sebebi buydu işte." (S:110)
***
“Bir yerde kötülük varsa, oradaki herkes biraz suçludur.” (S:111)
***
“Eskiden beri insanları hayvanlara benzetme huyum vardi... insanlarin benzedikleri hayvanların karakterini aldığını düşünürüm.”(Sayfa 118)
***
“Çünkü korku duygusu geçiciydi.insan bir gün korkar, ertesi gün unutur, hayatın ayrıntılarına dalar ve kahkahalarla gülebilirdi.” (Sayfa 119)
***
"İnsanoğlu ne garip diye düşündüm, en ummadığın kişide neler var." (S:131)
***
'' ekolojik dengeyle oynamak her zaman felaket getirir!''(Sayfa 145)
***
"Kelimeleri güzelleştirerek ya da şiddetlendirerek, güzel tasvirlerle insan hallerini anlatmaya kalkma. Sen eylemi anlat, gerisini okur kafasında tamamlasın. Aristo'da böyle demişti." (S:165)
***
“Ah unutulmuşluk, terk edilmişlik... Ah yalnızlık! Meğer ne değerli kavramlarmış bunlar. O dingin hayatlarımız için ne kadar gerekliymiş.”
***
“Ne yaparsan yap ama insanların rüyalarını çalmaya kalkma. Bir umuda bağlanmak isteyen insanlara, bunun yapan olduğunu söyleme, kimseyi gerçekçi olmaya çağırma. Çünkü bunalan insanların, yalan bile olsa bir umuda sığınma ihtiyaçları, gerçeği söyleyenlerden nefret etmesine yol açıyor. Aradan bir süre geçip haklı çıksan bile bir şey ifade etmiyor bu. Çünkü o zamana kadar başlangıçtaki koşulları unutmuş oluyorlar!”
***
-Bu adanın asıl sahibi martılardır. Bizden binlerce yıl önce gelmişler buraya!
-Ama onlar vahşi. Hiç vahşiden ada sahibi olur mu?
-Onlar vahşi de siz medeni misiniz?
***
Martılar ise karşı koydukları ve uzlaşmadıkları için kazanmıştı.
Bu durumda boyun eğen insan soyunun mu, yoksa başkaldıran martıların mı daha akıllı olduğu sorusu sorulmalı, değil mi?
***
Şimdi buradayız işte. İşlediğimiz günahın kefaretini ödüyoruz. Bir adam tarafından kandırılmaya izin vermiş, onun peşine körü körüne takılmış olmamızın kefaretini; başkaldıran insan tanımını unutma, bencillik, öngörüsüzlük, vurdumduymazlık, diktatöre boyun eğme, küçük hırslarımıza kapılma günahlarının kefaretini. Gündelik yaşamımız içinde küçük boyun eğişlerimizden oluşan küçük günahların hikâyesi bu.
***
“Öfke ve isyan yüklü bir çığlıktı bu, dünyanın bütün haksızlıklarına bütün zulümlerine karşı atılmış müthiş bir çığlık.”
***
“Sevgili dostum, bir gün Voltaire'in kitabında, İstanbul'daki bahçıvanın, huzur arayan Candide'e verdiği, "Bahçeni yetiştir!" öğüdünü örnek göstererek, "Hikâyeni anlat!" demiştin bana, hatırlıyor musun?
"Sadece Hikayeni anlat!"
Bende öyle yaptım.
Son Ada'yı yitirişimizin hikâyesini anlattım.”
***
-AMARİL-


10 yorum:

  1. Merak ettim.Okunacaklar listeme ekliyorum.
    Sevgiler

    YanıtlaSil
  2. Zülfü Livaneli'nin kitaplarını ayrı seviyorum ben. Emeğinize sağlık:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet bende ya. Hep farklı meselelere farklı hayatlara değiniyor ☺ Teşekkürler

      Sil
  3. hımm çok sevmişsin. okumadım. annemin en sevdiği yazar :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çoook sevdim Deep sende oku mutlaka ☺ Ayrı bir tadı var o kitabın. Annenin kitap zevki de güzelmiş 😀😁

      Sil
  4. Bu kitaba başladım ama okuyamadım. Baktım çok üzüleceğim, bıraktım. Zaten gündelik yaşamda yeterince kötü hissediyorum etrafıma baktıkça. Kendimi daha iyi hissettiğim bir zaman okuyacağım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet bazı zamanlar kötü hissedince insan okuduğunun etkisiyle daha da fenalaşıyor. Gercekten de bazı kitapları okumanın zamanı var :) ama okuyunca dünyaya daha farklı bakacağınıza emin olabilirsiniz 😊

      Sil

Değerli Okuyucular:
Lütfen yorumlarınızda küfür, argo ve ahlaksızlık kullanmayınız!!!
Onların haricinde her türlü eleştiriye açığım :)
Yorumlarınız denetlendikten sonra yayınlanacaktır!

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...