Sayfa Sayısı: 164
***
***
KİTAP YORUMUM :
Sabahattin Ali, Türk öykücü, şair, öğretmen,yazar ve gazeteci. Biraz yazarımızı tanıyalım istedim :) Çoğu kişi Aldırma Gönül’ü duymuştur sanırım J İşte Sabahattin Ali, Sinop Cezaevi’nde
yatarken bu şiiri yazmış. Ben de cezaevini gezerken kendi çektiğim fotoğrafı
paylaşıyım sizinle sonra yorumumu okuyabilirsiniz.
Bu arada Sinop Cezaevi gerçekten ürkütücü bir yer. Oraya giren bir daha çıkamıyormuş diyorlar. Sabahattin Ali de Cumhuriyet’in 10. Yılı dolayısıyla yayınlanan bir aftan yararlanarak oradan çıkabilmiş. Sabahattin Ali öldürülmüş fakat kimin öldürdüğü kesin değil. Hatta adamın mezarı bile yok :( Ne kadar üzücü bir durum. İşte Türkiye'de sanatçılara değer vermiyoruz. Aldırma Gönül şiirini Edip Akbayram çok güzel söylüyor bir dinleyin isterseniz...
Bu arada Sinop Cezaevi gerçekten ürkütücü bir yer. Oraya giren bir daha çıkamıyormuş diyorlar. Sabahattin Ali de Cumhuriyet’in 10. Yılı dolayısıyla yayınlanan bir aftan yararlanarak oradan çıkabilmiş. Sabahattin Ali öldürülmüş fakat kimin öldürdüğü kesin değil. Hatta adamın mezarı bile yok :( Ne kadar üzücü bir durum. İşte Türkiye'de sanatçılara değer vermiyoruz. Aldırma Gönül şiirini Edip Akbayram çok güzel söylüyor bir dinleyin isterseniz...
Kürk
Mantolu Madonna fevkalade bir kitap değildi, tıpkı Raif Efendi
gibi… Fakat insanda garip tesir bırakan bir kitaptı… [Zaten hangi varlık fevkalade olabilir ki :) ]
Bu kitap pek alelade, hiçbir hususiyeti olmayan her gün
yüzlercesini görüp de bakmadan geçtiğimiz insanlardan biri olan Raif Efendi’nin
gönlünün en derinliklerine sakladığı tutkulu aşk hikayesini anlatıyor.
Raif Efendi saf bir yüze sahip, biraz dünyadan uzak ama buna
rağmen bir insana tesadüf ettiği zaman tebessüm etmek isteyen bakışlara sahip
bir adam.
Dediğim gibi fevkalade bir adam değil fakat insanda merak
duygusu uyandıran, çekinik ama insanları iyi tanıyan hatta insanların
acziyetlerini resme dökebilen, sevdim mi tam seven, sırlarını içinde tutan,
sıradan bir adam. Ailesinin bile kendisini sevmediği, hatırını sormadığı, varlığı
ile yokluğunun fark edilmediği, yılların tecrübesiyle yorulmuş, sevdiğine bir
gün kavuşmayı umut eden bir adam…
Kürk Mantolu Madonna ise biraz vahşi, biraz mağrur ve çok
kuvvetli bir ifadeye sahip bir kadın. Masumluk ve iradeyi, sonsuz bir melal ile
kuvvetli bir şahsiyeti aynı anda taşıyan bir kadın…
İşte bu kitap bir kadın gibi çekinik ve utangaç Raif Efendi’nin,
erkek gibi açık konuşan, sevecek adam bulamayan Kürk Mantolu Madonna’sına kalbinin
en derinliklerinde yaşattığı aşkı anlatıyor. İkisi tamamen zıt karakterlere
sahip ama bir o kadar da uyumlu, aynı dertlerden yakınan kişiliklere sahip…
Kitap kahraman bakış açısıyla yazılmış. İlk kısım anlatıcının
ağzından (isim belirsiz), ikinci kısım defterden yani Raif Efendi’den…
Anlatıcı işsiz bir şekilde dolaşırken eski arkadaşına rast
geliyor. Arkadaşının hali vakti yerinde olduğu için ona iş ayarlıyor. İrtibat
memuru gibi bir işe başlıyor. Aynı odada çalışan bir adam var. Sessiz, çekinik,
garip bir adam ismi Raif Efendi…
Raif Efendi hiç konuşmuyor, değişik bir özelliği yok, insanlar
onu hor görüyor ya da yok sayıyor. Fakat anlatıcı onu merak ediyor. Manasız
hareketleri bile onda merak uyandırıyor. Onunla konuşmaya, arkadaşlık kurmaya
çalışıyor. Fakat Raif Efendi asla kendisini tanıtmıyor, özeline girmiyor. Raif
Efendi’nin mesleği de Almanca mütercimliği, müessesenin en eski memurlarından.
Raif Efendi arada sırada hastalanıyor. Birkaç gün gelemiyor.
Fakat bir seferinde gelemediği gün uzuyor, anlatıcı da evine gidiyor. Hem
tercüme edilecek belgeyi götürmek için hem de merak ettiği için…
Bu ziyaret sonucunda evde kalabalık bir ailenin yaşadığını,
evin bütün masraflarının Raif Efendi’nin cılız maaşına kaldığını ve buna rağmen
evdekilerin onun varlığı ile yokluğunu fark etmediklerini görüyor. Evin
eşyaları yeni fakat Raif Efendi’nin odası küçük ve eski eşyalarla dolu.
Ev halkı Raif Efendi’yi önemsememesine rağmen Raif Efendi
sesini çıkarmıyor ve onları hoş görüyor. Belki de onu tanımaya azıcık teşebbüs
etseler o adamın içini yakan sırrı öğrenebilirlerdi fakat onlar ilgilenmiyor.
İşte insanlar böyle sadece dışarıdan görüneni görüyorlar, aslını yani o görüneni
görünen yapan şeyi göremiyorlar, sadece bakıp geçiyorlar.
Raif Efendi’nin bir sonraki hastalanışı bayağı uzuyor,
anlatıcı yine evine uğruyor. Raif Efendi’nin ateşi çıkmış, sancıları var.
Doktor çağırıyorlar yani durum ciddi…
Raif Efendi uyanınca anlatıcıya anahtar veriyor ve diyor ki:
‘’Benim çekmeceyi aç, içinde ne varsa getir. Benim yolculuk
artık başka yere, oraya bir daha dönemem herhalde.’’
O da çekmeceyi açıp içindekileri götürüyor. Onların arasında
bir de siyah kaplı bir defter var. Raif Efendi’nin hayatının şahidi…
Raif Efendi o defteri yakmasını söylüyor. Fakat o yakmıyor.
Raif Efendi’yi bir şekilde ikna edip defteri okuyor ve ertesi gün onun gözleri
önünde yakacağını söylüyor. (Fakat bilmiyorlar ki Raif Efendi ertesi güne
çıkamayacak.)
Defterde Raif Efendi’nin
kendi hayatı yazıyor. Babası onu sabunculuk öğrensin ve kendi
sabunhanelerinin başına geçsin diye Almanca’ya göndermiş. Böylece Raif Efendi
hayallerine mevzu olan Avrupa’ya doğru yola çıkmış. İlk haftalar lisan
öğrenmekle ve pansiyona alışmakla geçmiş. Günler böyle giderken bir fabrikaya
girmiş ama sonraları sabunculukla ilgilenmediği için oraya gitmez olmuş.
Günler
böyle geçerken bir sene dolmuş. Bir gün yine sokaklarda gezerken gazetede
okuduğu resim sergisinin önüne geldiğini fark etmiş ve içeri girmiş. Öylece
dolaşırken kenarda kürk mantolu bir kadın portresi görmüş. Portrede abartılacak
bir şey yokmuş fakat Raif Efendi’nin okuduğu kitaplardaki kadın karakterlerinin
hepsinden bir parça varmış. Yani Raif Efendi’nin hayallerindeki kadınlar gibiymiş
ve tanıdık gelmiş. Ayakta onu saatlerce izlemiş. Kadın çok dalgın ve derin bir
manada başka bir yere bakıyormuş. Sonra katalogdan resmin adı ve ressamın adını
bulmuş. Maria Puder - Kürk Mantolu Madonna…
Daha sonraki günlerde hep sergiye gelmiş. Bazen saatlerce
izlediği oluyormuş. Kitapta aşk klişesi yok. Yani ne Raif Efendi hemen aşık oluyor ne de Maria... Raif Efendi bu dünyada belki de ilk defa kendine yakın birisini buluyor. Maria onun hem sevdiği hem dostu. İlk başlarda dostlukla başlıyor. Maria Raif Efendi'nin kendisini sevdiğini biliyor. Fakat sen de diğer erkekler gibi yapma, bırak dost kalalım, çünkü ben seni sevemem diyor. Çünkü Maria'nın sevgiye inancı bitmiş. Ama kadın aşkı, sevgiyi öyle bir zamanda öğrenecek ki hiçbir şeyin geri gelmeyeceği bir zamana denk gelecek :(
İşte kitap böyle başlıyor. Defter Raif Efendi’nin ağzından
yazılmış. Kitabın sonunda çok etkilendim. Bitirdiğim zaman öylece karşıya
baktım. Çünkü gerçekten böyle bir şey beklemiyordum. Tamam belki biraz
olabilir. Ama o son kısım yani Raif Efendi’nin defteri bitirdiği kısım beni çok
etkiledi.
Kitap sade, akıcı ve güzel bir Türkçe ile yazılmış. Sabahattin Ali'yi bu kadar geç tanıdığım için kendime kızdım. Açıkçası bu kadar kısa bir kitaptan bir ömre bedel tecrübeyi öğreneceğimi hiç ummamıştım. Kesinlikle okuyun. Hala inanamıyorum bu kadar müthiş bir yazarın mezarının bile belli olmamasına. Zaten hep en kaliteli yazarların eserleri onlar öldükten sonra değer görüyor :( İşte bu kitap da onlardan biri. Son zamanlarda bu kitap bayağı çok satıyor. Her yerde karşılaşıyordum ama anca okuyabildim :(
Kitap sade, akıcı ve güzel bir Türkçe ile yazılmış. Sabahattin Ali'yi bu kadar geç tanıdığım için kendime kızdım. Açıkçası bu kadar kısa bir kitaptan bir ömre bedel tecrübeyi öğreneceğimi hiç ummamıştım. Kesinlikle okuyun. Hala inanamıyorum bu kadar müthiş bir yazarın mezarının bile belli olmamasına. Zaten hep en kaliteli yazarların eserleri onlar öldükten sonra değer görüyor :( İşte bu kitap da onlardan biri. Son zamanlarda bu kitap bayağı çok satıyor. Her yerde karşılaşıyordum ama anca okuyabildim :(
Hayatta hiçbir şeyin bekletilmeye gelmeyeceğini öğrendim. Çünkü hayat
çok kısa, eğer bir şeyi ya da bir kişiyi istiyorsak onun için savaşmalıyız. Raif
Efendi belki biraz uğraşmış olabilir. Ama suçu daha çok karşı tarafa atmış. Raif
Efendi’yi okuyup anlayınca hiç beklemediğimiz insanların, aslında onları çok
etkileyen bir olay yaşayabileceğini ve hayata küseceğini ve doğal olarak hayatı
umursamayıp, hakkını aramayacağını öğrendim.
Tecrübenin yaşla ilgisi yok bence.
Asıl tecrübeli kişiler hayatında çok acı çekip ondan ders çıkaran kişiler.
Gerçekten
de insan sırlarla dolu bir kitap gibi, kimin ne yaşadığını bilemezsin. Bu yüzden
insanları hor görmemek gerekir. İnsanlara ön yargılı yaklaşmamak gerekir. Bu kitapla
bunları daha çok öğrenmiş oldum. Raif Efendi'yi ne kadar anlatmaya çalışsam da o adamın felsefesini tam olarak anlatamam. Her ne kadar sıradan gibi dursa da aslında çok farklı biri...
Neyse çok uzattım sanırım J En iyisi siz kitabı alın ve okuyun…
-AMARİL-
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Değerli Okuyucular:
Lütfen yorumlarınızda küfür, argo ve ahlaksızlık kullanmayınız!!!
Onların haricinde her türlü eleştiriye açığım :)
Yorumlarınız denetlendikten sonra yayınlanacaktır!