Okurken
düşündüğüm, her kelimesini hissettiğim sımsıcak bir kitaptı.
1930’lu yıllarda
çocuk olan Kemal Demirel o zamanki dünyasını anlatmış. Kendi çocukluğunda iz
bırakan iki adam: Senai Abisi ve Kerim Dayısı.
Bir evin içinde
her odada ayrı aile kalan, o zamanları anlatıyor. Değişik insanları, yoksulluğu,
çocukluğun saflığını…
İkisi de tüm
hatalarına rağmen gerçekten yüreği güzel insanlardanmış. Dünyadaki tüm
acımasızlığa ve yoksulluğa rağmen insan kalabilmişler.
Herkesin okumasını
tavsiye ediyorum. Mutlaka bu iki güzel adamla tanışın. Eminim ,bana olduğu
gibi, size çok şey katacaklar. Sizi çok düşündürecekler.
O eski zamanlarda
yaşam çok başkaymış. İnsanlar daha samimi, daha masum, daha fedakar, daha
cömertmiş. Sevgi varmış bir kere. Gerçek sevgiden bahsediyorum. Uğruna tüm
sıkıntılara katlanılan, tüm acılara gülümseyerek bakılabilen sevgi. Emek verilen
sevgi…
Şimdikiler gibi
sosyal medyaya fotoğraflar atıp, orada burada gezerken, pahalı kıyafetler giyip,
pahalı yemekler yerken bin çik siviyirim denilen sevgiler değil.!! Basite
alınan, her şeye çıkar ve zevk gözüyle bakılan sevgililik değil.
Yıkık dökük evde
yaşarken, kuru ekmek yerken, hatta bazen yiyecek bile bulamazken, parasızken,
yırtık kıyafet giyerken yaşanılan o güzel sevgiden bahsediyorum. Senai Abi ve
karısı Feriha ablanınki gibi bir sevgi. Ne de güzellermiş…
***Zaten önemli
olan da yoksulluk içinde, elinde hiçbir şey yokken sevmek, umut etmek ve mutlu
olabilmek değil mi?
Şimdi her türlü
imkanımız var ama yine de şikayet ediyoruz. Yanımızda sevdiğimiz insanlar
olduktan sonra ya kuru ekmek yemişsin ya kral sofrası fark eder mi?
Hayatımıza anlam
katan da bana göre sevdiklerimizle yaşamayı bilmek. Her anı dolu dolu
yaşayabilmek. Geçmişi ya da geleceği düşünmeden. Şimdiyi yaşamak.
Hayat kısa ve
sevdiklerimizle yaşamak için daha neyi bekliyoruz? Sonra mezarı başında pişman
olmayı mı? Neden sevdiklerimizden ayrıyız? Neden her şeye engel koyuyoruz? Ben onunla
yoksulluğa, acıya bile varım dediğimiz insanlar neden hep uzağımızda, neden
onlarla konuşmuyoruz? İnsan diyorum çok umursamaz…
Peki ya
dolandırıcı olduğu halde, kendi gibi yoksul herkese para bulunca dağıtan ve
insanların düşüncelerini önemsemeyen (yani kendine iyi veya kötü demeleri
bakımından) Kerim Dayı nasıl bir adammış?
Eskinin dolandırıcısı bile merhametli
düşünceliymiş ya!
Eskiden kötü
şeyler yapan insanlar bile yüreği temiz insanmış. İnsana insan olduğu için
değer veren, insan olduğu için seven insanlarmış.
Oysa şimdi herkes
sahte. Herkes birbirinin kuyusunu kazmaya çalışıyor. Gerçekten seven çok az. Herkes
kendi çıkarını düşünüyor.
Dolandırıcı deyince
insanlar hemen ön yargıyla bakar. Oysa adam kimsenin yapmayacağı şeyleri
yapmış. Kendisi kaybetmek yoksul yaşamak pahasına bile olsa herkese yardım
etmiş. Yüreği güzel, insan Kerim Dayı.
Gerçekten çok
ilginç bir adammış ya Kerim dayı. Bazı absürt veya ironi davranışlarına
otobüste okurken sesli gülmemeye çalışıp tebessüm ettiğim çok oldu :)
Öyle insanlar
gerçekten yaşamışlar. Kerim Dayıya çok şaşırdım cidden. Ne tuhaf adammış. Herkese
bakmayı sorumluluk edinmiş. Para kazandığı an çevresindekilere vermiş hep. Şimdi
hangi insan yapıyor senin yaptığını Kerim dayı? Sırf insan olduğu için önemser
ayırt etmeden yardım edermişsin.
Şimdiki insanlar
öyle mi?
Çoğu insan
açgözlü, bencil.! Her şey benim olsun diyorlar. Komşusunun durumundan bile
haberdar değiller. Oysa kerim Dayı komşularını kendinden çok hatta onlardan çok
düşünürmüş. Onları adeta bir baba gibi korumuş, para vermiş, açlıktan
kurtarmış. Ne cömert adammış…
Mutlaka herkes okusun.
Tatsın o eski zaman insanlarını. Tüm yoksulluğa rağmen huzuru, sevgiyi,
cömertliği önemseyen o ev insanlarını görün. Yazarın samimi dili de çok
güzeldi. Hissedin her bir kelimeyi…
***Kitabı okurken sık sık eskilere gittim ben
de. Gecekonduda yaşadığımız o sıcak günlere. Evet bir zorluğu vardı elbette ama
yine de sıcaktı her şey. Daha bir samimiydik. Anneannemle ve annemle sacda
ekmek yapışlarımız, sobanın üzerinde kestane yapışlarımız, ekmeği sobada
kızartıp üzerine tereyağı sürüşümüz, çamurda ve toprakta oynamalarımız, dedemin
bahçeye bizim için kurduğu salıncakta sallanmamız, tüm ailenin bir arada olduğu
Ramazan ve Kurban Bayramları, kurbanı keserken ailecek o günü mutlaka birlikte geçirişimiz, kuzenlerimle
geç saatlere kadar evcilik oynamamız, kardeşimle sabah erkenden kalkıp akşama
kadar evcilik oynamamız ve çizgi film izlememiz, yaz akşamları komşularla
dışarda oturuşumuz ve saklambaç oynamamız, kışın hep beraber kar yağdığında karla
oynamamız, kalabalık ve samimi geçen düğünler, o deli dolu kahkaha ile geçen
samimi sohbetlerimiz canlandı hep gözümde. Öyle özledim ki…
Öyle güzelmiş ki her şey. Şimdi herkes uzak. Şimdi herkes soğuk. Şimdi Ankara insanları hep yalnız. Şimdi Ankara Yalnızlık Şehri oldu…
Öyle güzelmiş ki her şey. Şimdi herkes uzak. Şimdi herkes soğuk. Şimdi Ankara insanları hep yalnız. Şimdi Ankara Yalnızlık Şehri oldu…
Daha güzel ve
sevgi dolu bir dünya umuduyla… Allaha emanet olun.
NOT: Piano
piano, İtalyanca'da yavaş yavaş anlamına gelen bir tamlamadır.
NOT: Kitabın
filmi de var. Bir gün mutlaka izleyeceğim. => Piano Piano Bacaksız, Tunç
Başaran'ın yönetmenliğini yaptığı 1992 yapımı bir film.
-AMARİL-
*ALINTILAR*
“Yüreğimizle yaşadıklarımızı ortaya koymak,
düşünerek yaşadıklarımızı ortaya koymaktan ne kadar da zormuş.” – s.9
***
“Bir akşam ben ders çalışırken babam
sessizce yanıma gelip -ayak sesini hiç duymamıştım, iyice dalmışım- beni
görünce çok şaşırdım. Yaşamım boyunca babamın beni bir kez daha öptüğünü
anımsamıyorum. Bana: "Ders çalışmak
çocuğa çok yakışıyor, insan adama benziyor," demişti. Annem de babam
da, "Bu bataklığın içinde ne yapıp edip bu çocuğu okutalım," deyip
çabaladılar. Gerçekten de ortaokula gittiğim günlerde, babam ceketini satarak
karşıladı benim okul giderlerimi. Ben de onlardan kat kat çok sevgi ve saygı
duyuyordum okula, okumaya. Ama hiçbir alanda hırsımın olmayışından, insanlarla
yarışmak gibi isteklerim de yoktu. Bu yüzden pek çalışkan bir öğrenci olamadım.
Dersleri ve öğretmenleri severdim, ama yine ders çalışırken kendime çok
acırdım.” – s.41
***
“Oysa günümüzün insanlarının
bir sorunu var: zamanı geçirmek. Sanki yaşamaya mahkum olmuşlar da bu
cezalarını nasıl çekeceklerini baş sorun etmişler.”
***
“Her şeyin sevgi için var
olacağı, sevgisiz hiçbir şeyin asla yaşayamayacağı bir dünya içinde var olmak
ne mutluluktur...”
***
“Hangi yaşta olursak olalım kendimize
sormalıyız: Neyi yaşamamız gerek, biz neyi yaşıyoruz? Önemli olan bu.”
***
“çok iyi bilirsin, bir insan
ancak bir anı gerçekten yaşarsa, onu her anımsayışında da yaşar.”
***
“Ama ne kadar anlatırsam
anlatayım asıl güzellikler anlatamadıklarım arasında kalacak. İnsan insanı
sever, niçin sevdiğine ilişkin bazı şeyler de söyler. Ama gerçekte, sevgisini
oluşturan şeyi söyleyememiştir yine de.”-s.93
***
"İnsanın yoksulu, üstelik çocuksa
benim gibi, barıştan yanadır yani umuttan yana."
***
“Uzayla
aramız küçüldükçe insanla insan arasındaki boşluk büyüyor. İnsanlar
bir araya geldiklerinde neredeyse yeşerten bir yaşama değiniriz diye korkarak
sürdürüyorlar ilişkilerini. Başlıyorlar işlerden, yemeklerden söz etmeye,
birbirlerine ilginç haberler iletmeye. İnsanların yaşayamadıkları anlar,
yaşadıkları boşunalıklar, şu hava boşluğunda bir ağırlık olarak yoğunlaşan
olsaydı, biz o ağırlığın altında kağıt gibi yamyassı olurduk. Bu hava içinde
yeşertecek tek bir soluk almak bile olası değil. Sanki öyle bir güç oluştu ki
bu havada, tüm insanlar birleşse de ona karşı gelemiyor artık. O gücün adı
nesnelerden yanalık, insana karşı oluş. İnsanın
insanlığı bırakıp, insan dışındaki her şey için uğraş veriyorlar. Bizler iyi
yaşadık. Hemde ne koşullarda. Ama birbirimizi sevmekten korkmadık, yaşama teğet
geçmedik. Tam göbeğindeydik yaşamın.”- s.84
***
“Kim çocukların avunmaya gereksinimi yok
der de onları hafife alırsa yanılır.O minik yüreklerin salt oyunla
avunabileceğini sanmak ne büyük bir yanılgı...”-s.85
***
“Bana
öyle geliyor ki, ortam ne olursa olsun,kendine saygı duyarak, insanı ve insan
onurunu koruyarak yaşamak olası...”-s.62
***
“Bir bilsen Senai abi,günümüzde insan
sorunlarını,aile sorunlarını,evliliklerini.Eşlerin arasında hoşgörünün
yaşamadığını,nasıl güçsüz,nasıl dayanıksız olduklarını.Her gün binlerce yuva
yıkılıyor çatır çatır.Hem de nerelerde? Büyük büyük binaların üst
katlarında,uygarlığın tüm nimetleri arasında.”-s.66
***
“Mektuplarımda hep senin insan
yanından,insana saygından,sevginden söz ediyorum.Ne o zaman,ne de bugün
dünyanın pek umrunda olmadı bu kavramlar.Biçimsel ve akıcı bir düzen,sürüp
gidiyor öteden beri.”-s.96
***
"Kerim Dayı ,eline para geçirdiğin
zaman har vurup harman savurma , kendine bir iş kur, yeme paramı, "
deyince, sen uzandığın yerden , Karadenizli ağzıyla, "Ben çeyif adamıyım,
çeyif" diye yanıt verdin. Ama Kerim Dayı, sen bu sözleri söylerken yırtık
pantolonun ağından için görünüyordu, ayağında donun yoktu. Söylediğim gibi, sen
de başka bir masaldın Kerim Dayı.”-s.64
***
“...Hepimiz
zorlu geçen bir çalışma gününden sonra yorgun düşmüş, acıkmıştık. Dayımın
parasız dönüşünden sonra umut bağladığımız Asiye'den de, dilenci Hatice
Nine'den de bir ışık göremeyince, ailece koskoca yuvarlak tahta bir sofranın
çevresinde yerlere oturduk; annem, dayım, halam, ben. Sofranın tam ortasına bir
avuç tuzla, biraz karabiber karıştırıp koydular, birkaç soğanı yumruklayıp
parçaladılar. Koskocaman ekmekler elle bölünerek paylaştırıldı, ortadaki tuz
biber karışımına soğan baınlarak yenmeye başlandı. Lüks olarak da adam başına
üç zeytin.Zeytini küçük dişlerimle üç-dört parçaya bölmeyi öğrenmiştim. Bu
yemek önceleri biraç kez büyük bir iştahla yendi. Ama sık sık yinelemeye
başlayınca, "Nedir, dayı, her akşa her akşam bunu yiyoruz," diye
sızlandım. Adının 'çoban böreği' olduğunu öğrendiğim bu lezzetli yemeği, yarım
yüzyıl sonra bile eski günlerin anısını yaşayıp yine aynı tadı alarak yediğim
olmuştur.”
***
“Yaşamım boyunca, paylaşma ve yaşama
uğruna, başta yürekleri olmak üzere neleri varsa ortaya koyan insannlar da
gördüm. Bir bekleyiş, bir yaşam çoskusunun beklentisi, özlemi sürdü gitti, bu
yalnız cömert yürekler için. Çünkü paylaşmak için, sevmek için bekleyen bu
insanların karşısındakiler,tıpkı Nimet'in elindeki ekmek dilimi gibi gördüler
yüreklerini ve koymadılar onu yaşama. Kendileri
de katıksız kaldılar, katılamadılar yaşama. Çünkü onlar, paylaşılarak yaşamanın
verebileceği zenginliklerin bilincinde değillerdi. Çoğunun da tutumu tıpkı
Nimet'inki gibi oldu: 'Yaa, sen de benim ekmeğimi yiyeceksin ama...”
***
“Paylaşmak en çok yaşanan şeydi aramızda.
Olanağı var mıydı hiç, birinin biraz parası olsun da,ötekinin aç uyumasına
gönlü elversin! Acaba böylesine bir yoksulluk içinde bile böylesine güzel bir
uyum ve güzel bir yaşam nası ve neden sürer giderdi, şimdi bile bilmiyorum.”
***
“Sahip çıkanımız yoktu, bizi savunacak,
soru soracak kimsemiz de yoktu. İşimiz Allaha bile kalmıyordu.”-s.30
***
“Yaşam onu ne güçte bağımsız yaşarsak, o
güçte bir derinlik çizer bize.”-s.31
***
“Pek çok şeyin yokluğu benden hiçbir şey
alıp götürmedi. Varlığıysa renklendirip güzelleştirdi çocukluk dünyamı.”-s.39
***
“Evimizdeki dünya en geniş anlamıyla,
yaşamını sürdürmeye çabalayan, didinen insanların dünyasıydı.”-s.55
***
“İnsan onurunun nasıl önemsendiğini altı
yaşımda senden dinledim Senai abi. Nasıl öğrendim onu bilmiyorum. Seni izleyerek
sanırım. Yıllar yılı düşündüm: insanlar neden senin ayrımında değillerdi? Sponra
gördüm ki bugün de insanlar birlikte yaşadıkları insanların ayrımında değiller.
“ –s.66
***
“Bundan sonra Senai
abinin insanlar tarafından nasıl hatırlandığı anlatılıyor. Maalesef insanları
hep kötü özellikleriyle hatırlıyoruz. Oysa ki her insanda iyilik vardır.”
***
“onun adını (Senai abi) barışın insanı
koydum, seninkini de (Kerim Dayı) savaşın insanı koymak niyetindeyim. …. Gerçekte
hangi söz bir yaşamın tam karşılığı olabılır ki !.. Senin savaşın yaşamak ve
yaşatmak için sürdürdüğün savaştı. Nesneleri kapsayan bir savaş…. Sen tüm ev
halkının umuduydun, her türlü gereksinmeleri için. Senai abiyse insanın,
insanlığın simgesi gibiydi benim gözümde.”-s.71
Filmini duymuştum ama kitaptan uyarlandığını bilmiyordum.
YanıtlaSilMerhaba Şule abla 😊☺☺☺ hoş geldin
Silevet ben de kitabı biliyordum. Arkasında da filmi de var yazıyordu baktım galiba ödüle de aday olmuş ama kazandı mi bilmiyorum
ooo süper bir tanıtım olmuş , bakarım buna ben :D teşekkür ederim :)
YanıtlaSilBende Teşekkür ederim ☺😊 kesinlikle bakın 😄
Silay nette filmini izledim güzel filiiiim ama okumadııım :)
YanıtlaSilYaa bence oku ☺😊😊 bende sonra filmi izlerim 😀
SilEskiden her şeyin olduğu gibi sevgi de daha değerliymiş kıymetliymiş yani, Ahh bazen eskide mi yaşasaydım diyorum... Güzel bir yazı olmuş, emeğinize sağlık bu arada sizi mimledim haberiniz olsun :)
YanıtlaSilAynen ya bende keşke eski zamanlarda yaşasaydım. Şimdi her şey sahte. Sevgiler de eskiden daha samimiymiş 😊 teşekkürler 😀 en kisa zamanda mimi yapacağım 😃😄
Sil